Dini Çeşitlilik ve Objektiflik Sorunu
Dini çeşitlilik, Din Felsefesinde uzun süredir tartışılagelmiş ve üzerinde çeşitli mülazahalar ileri sürülmüş önemli bir konudur. Farklı coğrafyalara düzensizce yayılmış ve muhtemelen birbirinden farklı hakikat iddialarına sahip çok sayıda dine karşı nasıl bir tutumun benimsenmesi gerektiğine dair farklı dünya görüşlerinden farklı çözüm önerileri ileri sürülmüştür. Bu minvaldeki önerilerden bazıları: Dini çoğulculuk, (bütün dinlerin bizi Tanrı'ya ulaştıracağı ve aynı anda kabul edilmesi gerektiği) Dini kapsayıcılık (Tek bir dinin hakikate delalet ettiği lakin diğer dinlere de nispi yahut doğru olduğu iddia edilen dinin doktrinleri dahilinde değerler atfedilebileceği ) ve Dini dışlayıcılıktır. (Sadece tek bir dinin hak olduğu, diğer dinlerde ise hakikat izlerinin bulunmadığı görüşü). Öte yandan bu kadar fazla dinin var olmasının ve çeşitli coğrafyalara bu denli dengesiz yayılmasının teistik dinlerin müşterek kabulü olan belli niteliklere sahip Tanrı'nın/Tanrıların varlığıyla uyumlu olmayacağını, böylesi bir durumun non-teistik inancı haklı çıkarabileceği veya Dini çeşitliliğin Epistemik Denklik Tezi bağlamında bütün dinlere karşı agnostik bir tavır takınmamız gerektiğine dair non-teistik öneriler de mevcuttur. Hülasa, Dini Çeşitlilik Din Felsefesi bağlamında önemi haiz bir meseledir.

Dini Çeşitliliğin kısa bir açıklamasını yaptım. Şimdi ise bu konunun Teist kimselerde birtakım paradigmasal sorunlara yol açtığı kanaatindeyim. Öncelikle eleştirimin teizme değil, teistlere (en azından bir kısmına) olduğunu belirtmek isterim. Ben, teistlerin çoğunun diğer dinleri eleştirirken objektif olmadığı kanaatindeyim. Buna örnek olarak olası cevapları ve açıklamaları inceleme zahmetine girişmeden Müslümanların sürekli olarak İncil'in tahrif edildiği (tahrifatın nasıl olduğuna dair farklı yaklaşımlar mevcut), Hristiyanlığın genel doktrinlerinden olan teslis inancının çok bariz bir mantıksal çelişki ihtiva ettiği, Hristiyanların ise Kur'an'daki birtakım ayetlerin alternatif yorumlarına hatta Arapça'nın zenginliği hesaba katıldığında alternatif çevirilerine bakmadan oldukça temelsiz eleştiriler yaptığı verilebilir. Elbette bu eleştiriler günün sonunda doğru olabilir, ancak unutmayın ki eleştirim, teistlerin bu bağlamda doğru ve objektif bir metot uygulamadıkları şeklinde. Ben bu problemin çok sayıda dinin varlığının sebep olduğuna inandığım teist bireyde inandığı dine karşı Epistemik bir güven sorunu ortaya çıkarmasından kaynaklandığı kanaatindeyim. Lakin bu güven sorununun kişinin diğer dinlere daha objektif yaklaşmasına halel getirmeyeceğini düşünüyorum. Zira kişinin bu yaklaşımı terk edebileceği oldukça açık nedenler var. Bunlar, kendi dinimizin bir takım meselelerine yaklaşımımızda uyguladığımız titizliği, bir başka dine müntesip bireyin de pek tabii kendi dini için uygulayabileceğini düşünmek, eğer bir din, iddia edildiği gibi çok bariz bir çelişki içeriyor ise, çok uzun zamanlar boyunca çok sayıda kimse tarafından benimsenmesinin pek de beklenir bir durum olamayacağını düşünmek olabilir. Zira Hristiyanlık özelinde ifade edecek olursak, Müslümanlar'ın İncil'in ve Tevrat'ın metin bağlamında tahrifata uğradığı şeklindeki iddiasının Hristiyanlar ve Yahudiler tarafından haberdar olunmamasının yahut bu iddiadan haberdar olsalar dahi, söz konusu itiraza dair herhangi bir açıklamaları olmaksızın inanmaya devam ettiklerini beklemek pek de rasyonel bir beklenti olmayacaktır. Aynı şekilde söz konusu bakış açısına göre Enkarnasyon ve Teslis doktrinlerinin de -objektif olmayan araştırmalar dahilindeki iddialara göre- çok bariz bir çelişki içermelerine rağmen uzun yıllar Hristiyanlığın bu kadar takipçisi ve önemli filozoflarca savunulan bir görüş olmasının pek de beklenildik bir vakıa olamayacağını düşünebiliriz. İslam'ın bir takım -ilk bakışta oldukça çelişkili olduğunun düşünülebileceği- teolojik olgularını açıklığa kavuşturmak için başvurulan ciltlerce tefsir kitaplarının diğer dinler söz konusu olduğunda bundan yoksun olduklarını neden düşünelim ki? Benzer şekilde Hristiyan ve Yahudilerin, kutsal kitaplarının güvenilir olduğuna dair sağlam tarihi delillere sahip olmadan bu kitaplara iman ettiklerini varsaymak ne derece makul? Öte yandan Hristiyan teolojisi bağlamında, Hristiyanlığı diğer dinlerden ayırdığını ve doğru olduğunu gösteren felsefi/metodolojik yaklaşımların İslam için doğru olamayacağına dair özellikle Kur'an ayetlerine dayalı eleştirilerin, bu eleştirilerden sıyrılabilecek açıklamaların Müslümanlar tarafından ileri sürülemeyeceğini neden düşünmeyelim?* Aynı şekilde, çelişki içerdiği iddia edilen Kur'an ayetlerinin alternatif çevirilerinin/yorumlarının olamayacağını neden düşünelim? Kısacası nasıl ki kendi dininize yönelik itirazlara sizin alternatif cevaplar getirebileceğiniz düşünülmediği ve bu düşünce dahilinde yüzeysel eleştiriler/itirazlar öne sürüldüğü takdirde buna -haklı olarak- tepki gösterebileceğiniz ve bunun entelektüel bir yaklaşımdan epey uzak olduğunu düşünebileceğiniz gibi diğer dinlere yöneltilen eleştirilerin de, o dinin inananları tarafından irdelenip açıklanmaya çalışıldığını göz önünde bulundurarak eleştiri yapmanın daha makul olduğu çıkarımına rahatlıkla varabilirsiniz. Dahası, böyle bir yaklaşım dahilindeki eleştiriler çok daha güçlü olacaktır.
Sonuç olarak, diğer dinlere dair bu yaklaşımın yukarıda belirttiğim sebepten ötürü (Dini çeşitliliğin sebep olduğunu düşündüğüm, müntesibi olunan dine dair epistemik güvensizlik) birçok teistte mevcut olduğunu düşünüyorum ve bu yaklaşıma dair sunduğum alternatif bakış açısı ve inançlı bir bireyin kendisine sorması gerektiğini düşündüğüm sorular göz önünde bulundurulduğunda teistlerin diğer dinlere yaklaşımının daha objektif ve titiz olmasının mümkün olduğunu ve bunun da entelektüel ve ahlaki açıdan daha uygun olduğunu savunuyorum.
*Bunun örneği olarak, Musa Yanık'ın ''Dini Epistemoloji Nedir?'' eserinde Tyler Mcnabb'in Reformcu Epistemoloji'nin İslam'a uygulanamayacağına dair iddiasının eleştirisi verilebilir.
Yorumlar
Yorum Gönder